Pulmoner hipertansiyon, akciğer damar tansiyonu olarak da adlandırılmaktadır. Bir türlü tanı konulamayan nefes darlığı vakalarının bir kısmını oluşturmaktadır. Bu hastalara ne yazık ki halen ülkemizde ve dünyada çok geç ve ileri evrede tanı konulabilmektedir.
Birincil pulmoner hipertansiyon yaklaşık %0.0006 kişide görülen nadir bir hastalık olmakla birlikte ikincil pulmoner hipertansiyon daha sık görülmektedir. Kronik Akciğer damar embolileri, sol kalp yetersizlikleri, doğuştan kalp deliği olan veya anormal kalp bağlantıları olanlar, akciğeri tutan romatizması olanlar (sklero derma, romatoid artrit), akciğer fibrozisi gibi kronik akciğer hastalığı olanlar ve daha çok sayıda sebebe bağlı ikincil akciğer damar tansiyonu gelişmektedir. Bu nedenle çok detaylı olarak hastalığın sebebi araştırılmalıdır. EKO’da şüphelenilen hastalara anjiyoda sağ kalp kateterizasyonu yapılarak kesin tanı konmaktadır. Tanı sonrasıda hem maliyetlerinin hemde yan etkilerinin fazla olduğu spesifik ilaç tedavileri başlanmaktadır. Sonrasında hastalar 6 dakikalık yürüme testleri, eko, kan tahlilleri ve klinikte bozulma olursa tekrarlayan kalp kateterleri ile takip edilmektedir.
Maalesef hastalık yetim hastalık olarak tanımlanmakta tedavide kullanılan ilaçlarda yetim ilaçlar olarak nitelenmekte olup çok az sayıda doktor bu konu ile ilgilenmektedir. Kendi vakalarımın birinde doğumsal ventriküler septal defekt ve pulmoner hipertansiyonla takip ederken yutma güçlüğü gelişmesi üzerine yaptığımız araştırmada akciğer damarının anormal genişleyip yemek borusuna ciddi baskı yaptığını ve damarın içerisinin pıhtı ile dolu olduğunu gösterdik. 2016 yılında İtalyanın Bologna Üniversitesinde bu konuda Avrupanın en büyük pulmoner hipertansiyon kliniğinde master yaptım. Bugüne kadar 200 kadar sağ kalp kateterizasyonu yaptım. 50 kadar pulmoner hipertansiyon tanısı koyup spesifik tedavi verdiğim takipli hastam bulunmaktadır.