Stent işlemi sırasında balonla damar duvarına hasar verilmekte ve o bölgeye esnekliği pek olmayan metal örgülü bir ağ takılmaktadır. Stent takılan hastaların bir kısmında birinci ayda damar gerilmesine bağlı iğne batması şeklinde tanımlanabilecek şekilde efor testinde tespit edilemeyen ağrılar olmaktadır. Ancak bunun önemli bir şey olup olmadığı doktorunuz tarafından değerlendirilmelidir. Stent takılan hastalarda stentle ilgili bir sorun olup olmadığını kontrol amacıyla 1. 6. ve 12 ayın sonunda efor testi yapılmakta sonrasında ise yıllık efor testi önerilmektedir.
Kolesterol kanda zaten bulunması gereken hücre zarının yapı taşı en temel moleküllerden biridir. Kolesterol bu kadar önemli ve hücre için gerekli iken yüksek kolesterol çok zararlıdır. Özellikle düşük yoğunluktaki küçük kolesterol parçacıkları (LDL) vücuttaki muazzam kimyasal reaksiyonlardan etkilenerek oksitlenmektedir. Aynen su borusunun oksitlenip küflenmesi gibi oksitlenen bu LDL damar duvarında birikmekte ve vücutta onu tamir etmekte zorlanmaktadır. Sonuç maalesef kalp krizleri ve beyin felci vakalarıdır. !!!
Kalp krizi ve felç/inme gibi hastalıklar binlerce yıllık sağlık sorunudur. Kolesterolü yüksek hastalarda daha sık görülen hastalıklardır. Kolesterol ilaçları ile bu hastaların yaşam süreleri uzamaktadır. Ancak her ilacın yan etkileri olasıdır. Kardiyolojide en sevdiğimiz ilaç aspirin iken aspirin aynı zamanda mide kanamalarının en sık sebebi olan ilaçtır. Kolesterol ilaçları hakkında dünyada milyarlarca kutuya varan deneyim oluşmuştur. Kas ağrıları yapabilmekte bazı hastalarda ise kas enzimlerini 5-6 kattan fazla yükseltmektedir. Milyonda bir vakada ciddi kas yıkımına sebep olmakta (rabdomiyoliz). Nadiren karaciğer enzimlerinde yükselme olmaktadır. 20 yıl önce hastaların karaciğer enzimlerini 1. Ay ve sonrasında 3 ayda bir kontrol ediliyordu. binlerce hastalık deneyimimde birkaç hasta dışında karaciğer problemi nedeniyle ilaç kesilmesine şahit olmadım. Sonraki yıllarda uluslararası araştırmalarda ilacın güvenli olduğunu sık karaciğer testlerine gerek olmadığını belirtilmiştir. Son yıllarda Q10 (co-enzim 10) ilaca bağlı kas ağrısı ve miyopatiyi engellemek için araştırılmakta ancak çelişkili bulgular nedeniyle rutin önerilmemektedir. Ancak doktorunuzun bu konudaki tavsiyesi önemlidir.
Kardiyoloji polikliniğinde holter takılan hastalarda en sık rastlanan bulgu ekstra sistoller veya erken vurulardır. Hastaları çok endişelendirse de kardiyologlar bu tarz ritim bozukluklarını hasta sağlığı için çok tehlikeli görmezler. Hastaların bir kısmı 20-30 erken vuruyu bile hissedip rahatsız olurken bazıları 10.000 den fazla ekstra sistolü fark etmez. Normalde fizyolojik olarak tüm sağlıklı bireylerde günlük 500-600 kadar ekstra sistol olabilir. Eğer 24 saatlik ritim holterde toplam atımın %15 inden fazlasına ulaşan ekstrasistoller tespit edilmişse ilerleyen yıllarda kalp yetersizliğine sebep olabilir. Günlük kalp atım sayımız 100.000-120.000 arasında değişir yani günlük 15.000-18.000 ekstra atımdan fazlası tedavi gerektirebilir. Ayrıca hali hazırda kalp yetersizliği veya kapak hastalığı olanlarda da tedavi edilmesigerekir. Ekokardiografide yapısal kalp hastalığı ve kalp damar tıkanıklığı olmayan kişilerde bir sorun oluşturmamaktadır. Tedavide hastanın başkaca bir hastalığı yoksa öncelikle beta bloker denilen ilaçlar verilmekte işe yaramazsa ya daha güçlü ritim düzenleyiciler eklenmekte yada hastalar ablasyon (yakma) tedavisine yönlendirilmektedir. Bu hastaların yarısından fazlasından anksiyete kaygı bozukluğu, panik atak gibi psikiyatrik bozukluklar görülmektedir. Bu hastalıklar tedavi edilmedikçe hastalar defalarca holter taktırıp doktor doktor gezmektedirler.
Koldan anjiyo vakaları işlemden 3-4 saat sonra taburcu olabilirler. Kasıktan anjiyo sonrası 4-5 saat ağırlık uygulaması gerekmektedir. Öğleden sonra anjiyo olan hastaların kalması gerekebilir. Kasık bölgesinde kanama olan hastaların da emniyet amaçlı hastanede kalması gereklidir. Stent takılan hastalar içinse 24 saat hastanede gözlem altında kalmaları tavsiye edilmektedir.
Tansiyon ilaçlarının etkisi ertesi güne kadar sürmektedir bazı ilaçlar için bu süre 30 saate kadar ulaşmaktadır. Kararlı kan seviyesine ulaştıktan sonra 1-2 saatlik gecikmeler bile rahatlıkla tolere edilmektedir. Ama tansiyon normalken ilacı alınca tansiyonum daha da düşmez mi? Tüm tansiyon ilaçları için genel kural tansiyon ne kadar yüksekse etkinlikleri o kadar fazladır. Düşük tansiyonda ise etkileri zayıflıyor. Mesela tansiyonu 180/110 mmhg olan bir hastada kullanılan tansiyon ilacı tansiyonu 150/85’e indirirken, aynı kişide tansiyon 140/80 mmhg iken aynı ilacı aldığında tansiyonu 130/70 mmhg’ ya indirmektedir. Yani tansiyon normale yaklaştıkça ilaçların tansiyon düşürücü etkileri de azalmaktadır. Dolayısıyla düzenli ilaç alan hastalarda tansiyonu ölçüp sonucuna göre ilacını almamak veya dozunu azaltmak tavsiye edilmemektedir. Bazı hastalarda ise kandaki tansiyon ilaçları yıllar içerisinde hormonal aksları baskıladığı için kişi tansiyon ilacını bıraktığında 1-12 ay arasında tansiyon değerleri normal seyretmektedir. Ta ki bir gece 180-200 mmhg tansiyon ile acil servise başvuruncaya kadar. Tansiyon ilacını bırakan hastalar da sık gördüğümüz bir durumdur. Bu nedenle tansiyon yüksekliği tanısı dikkatli bir araştırma ile konulmalı ilaç seçimine iyi karar verilmeli ancak bir kere başlandıktan sonra tedavinin ömür boyu olacağı unutulmamalıdır.
Bu sorunun cevabı birçok faktöre bağlıdır. En önemlisi hastanın kalp piline bağımlılık düzeyidir. Bazı hastalar pil bağımlıdır. Kalpleri >%90’nın üzerinde pille çalışır. Bazı hastalarda bu oran %30-40 civarıdır. Yani çoğunlukla kendi kalbi çalışırken kısa sürelerle kalp piline ihtiyaç duymaktadırlar. Kalp pili, ne kadar çok devreye girerse pilin ömrü o kadar kısalmaktadır. İkinci olarak kalp pilinin kalpte uyarı oluşturması için gerekli minimum elektrik eşiğidir. Bu bazı hastalar için 0.4 mV iken bazı hastalar için 1.8 mV’tur. Eşik ne kadar yüksekse pil o kadar kısa ömürlü olacaktır. Ayrıca ihtiyaca göre pilin hızlandığı R modları veya gece kalp hızı düşüşü gibi fonksiyonların açılıp kapatılması da pil ömrü ile ilişkilidir. Genellikle 7-8 sene pil ömrü öngörülür. Fakat bahsedilen istinai hastalarda pil ömrü 3 yıla kadar düşmekte bazı hastalarda ise 15 yıla kadar uzayabilmektedir. Hastaya pil takılırken kablonun en düşük eşik değerinin alındığı yere monte edilmesi ve hastaya en uygun değerlerde programlanması çok önemlidir.
Bu durumda birkaç öneri vardır birincisi piller OOO modlarına alınarak sabit vurmaya zorlanır. Ameliyat sonrası tekrar programlanır. Pillerin üzerine mıknatıs konulup devre dışı da bırakılabilir. Pil firmasına ulaşmak zor olan vakalarda koter olarak bipolar koter kullanımı ve 10 sn geçmeyen kısa süreli koter uygulamaları ile pil ayarlarını hiç değiştirmeden pek çok hastada sorunsuz ameliyat imkanı bulunmaktadır.
Kan sulandırıcıları ne amaçla kullandığınıza bağlı olarak cevap değişir. Kalp damarına stent konulan hastalarda ilk 6 ay kesinlikle ikili kan sulandırıcı kesilmemelidir. 6 aydan sonra kan sulandırıcılardan biri 4-5 gün kesilip aspirin almaya devam ederken diş müdahalesine izin verilebilir. Kalp kapak protezi olan ve coumadin kullanan hastalarda ise 3 gün ilaç kesilip INR düzeyi <2’nin altına indiğinde diş çekilebilir. Ancak tekrar INR >2’nin üzerine çıkıncaya kadar düşük molekül ağırlıklı heparin vb. kan sulandırıcı iğne tedavisi mutlaka eklenmelidir. Maalesef bu süreç iyi planlanmazsa kapakta pıhtı ve vücuda emboli gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Coumadin benzeri Xarelto, eliquis, lixiana Pradaxa gibi yeni kuşak antikoagülanları alan hastaların ise 2 gün ilaca ara verip diş çekimi sonrası kanama durunca ilaca tekrar başlamaları yeterlidir.
Kalp kapak kaçaklarında ilaç tedavisi çok araştırılan konulardandır. Hastanın kalp büyümesi yoksa ve hastanın tansiyonları normalse kaçağın şiddetini azaltan bir ilaç tedavisi söz konusu değildir. Bu amaçla verilen ilaçlar bazen kapağın kapanma güçlerini zayıflatarak kaçağı arttırabilir. Ancak hasta tansiyonu yüksek bir hasta ise ACE inhibitörü veya bazı kalsiyum kanal blokerleri kalp kaçaklarının kısmen azaltabilir. Bazen de tansiyon ilaçları kapak problemine bağlı ritim bozukluklarının kontrolü için kullanılabilmektedir. Kalp kapak problemleri mekanik bozukluklar olduğu için kullanılan ilaçlar çoğu zaman işe yaramamaktadır. Bu durumda ameliyat veya kasıktan müdahaleler k kaçınılmaz olmaktadır. Önemli kapak kaçağı olan hastalarda koruyucu olarak önerilen diş çekimi veya kalp dışı cerrahi öncesi antibiyotik kullanmaları ve aşılarını düzenli yaptırmaları gerekmektedir.
Bazı kalp kası hastalıkları genetik olabilmektedir. Kişide genetik olarak hastalık olsa bile kalpte hastalığa bağlı yapısal değişikliklerin ortaya çıkması 40 yaşın sonrasına kadar kalabilmektedir. Bu nedenle aile hikayesi kuvvetli olan kişilerin 5 yılda bir eko taramaları yaptırmaları, tansiyon şeker ve kilo kontrolü gibi kalp yetersizliği için risk oluşturan durumlardan kaçınması önemlidir. Bu amaçla tuz tüketiminin kısıtlanması ve düzenli fiziksel aktivite önemlidir.
Her ne kadar hastalar Bypass tedavisi ile hastalıktan kurtulduklarını düşünseler de bacaktan alınan greftlerin %80’i ilk 10 yılda tıkanmaktadır. Bypass olduğu dönemde olmayan yeni tıkanıklıklarda gelişebilmektedir. Bu nedenle ilerleyen yıllarda anjiyo ihtiyacı kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu hastaların anjiyoları hem süre açısından hem kullanılan boyar madde fazla olduğundan daha riskli olmaktadır. Süre uzadıkça embolik olay riski artmaktadır. Verilen boyar madde miktarı arttıkça da işlem sonrası böbrek yetersizliği riski artmaktadır. Yine de bu hastalarda yaptığımız balon ve stentlerle ikinci bir ameliyat ihtiyacını büyük ölçüde azaltmaktadır. Normal kalp damarına göre bacaktan alınan damarların stentle genişletilmesi de daha sorunludur. Lezyonlar daha sıkı ve pıhtılaşmaya eğilimleri fazladır. Bu nedenle Bypass sonrası kolesterol, şeker, tansiyon, kilo vb risk faktörlerinin kontrolü, sigaranın bırakılması, düzenli egzersiz yapılması çok önemlidir. Yıllık muayeneler ve efor testi yapılması da erken teşhis açısından önemlidir.
Bu durum kardiyologlar için istenmeyen bir durumdur. Stentler metal ağ şeklinde yapılar olduğundan içerisinde tel ile geçmek her zaman mümkün olmamaktadır. Burada ki birinci seçenek uzun geniş esnekliği olmayan balonlarla şişirilip takip edilmesidir. Ancak tekrar daralma riski yüksektir. İkinci seçenek ise içerisine önceki konulandan daha geniş bir ilaç kaplı stent konulmasıdır. Gerek metal yükün artması gerekse tekrar tıkanıklık riskinin artması nedeniyle tekrar stent takılması istediğimiz bir durum değildir. O yüzden ilk stent sonrası hastanın yaşam tarzını ve alışkanlıkları düzeltmesi ve tekrar daralma riskini en aza indirmesi gerekmektedir.
Periferik arter hastalığı dediğimiz bacak damar tıkanıklığının belirtileri özellikle sabah ilk eforda görülen bacak ağrısı kramp veya yorulmadır. Öncelikle bacak damarlarının muayenesi önemlidir. Ayak bileğinden alınan nabız değerleri zayıflamış veya nabız alınamıyorsa bu önemli bir bulgudur. Bazende kol tansiyonu ayak bileği tansiyonuna oranlanarak Ankle/brakiyal indeks hesaplanarak tıkanıklık teşhis edilebilir. Bu durumda alt extremite arteryel renkli Doppler dediğimiz yöntemle bacak damarlarının ultrasonu çekilmekte ve damardaki kan akımı ölçümleri yapılmaktadır. Ölçümler bozuk olan hastalarda ise bacak damarlarının anjiyosu yapılmaktadır. Tıkalı damarlara öncelikle balon yapılmaktadır. Bu hastalarda sigaranın bırakılması ve düzenli egzersiz yapılması çok önemlidir. Ağrı oluşsa bile ısrarla yapılan yürüyüşler köprü yan damar gelişimine katkıda bulunmaktadır.
Kalp deliklerinin bir kısmı, bazı ritim bozukluğu türleri, kalp kası hastalıklarının bir kısmı ailesel olabilmektedir. Bu nedenle ailede kalp hastalığı olan bireylerin kalp kontrollerini en geç 5 yılda bir yenilemelerinde fayda olur. Bu kişilerin alışkanlık ve yaşam tarzlarının düzenlemeleri ile ailesel risk yüksek olsa bile hastalığın ortaya çıkışını geciktirmeleri mümkün olabilir.
Erken yaşta ve pulmoner hipertansiyon (akciğer tansiyonu) gelişmeden önce yapılan ameliyat hastalarda bir sorun oluşturmaz. Ancak defekt çapının geniş olduğu ve geç tespit edilen olgularda delik kapatılsa da akciğer tansiyonu devam etmektedir. Bu tip hastalarda kalp deliği (ASD) kapatılmadan önce kalp kateterizasyonu denilen anjiyoya benzer bir işlemle akciğer direnci mutlaka ölçülmelidir. Tetkik sonuçları uygun olmayan hastalar kesinlikle ameliyat edilmemelidir. Maalesef ülkemizde ve dünya da bu tip ameliyatların halen kapatıldığını görmekteyiz. Bu hastalar ameliyat sonrası sağ kalp yetersizliği, nefes darlığı ve bacaklarda şişlik rahatsızlıkları ile müracaat etmektedir. Bir kısmında kalbe tekrar delik açılmaya çalışılmakta ve çoğu hasta 3-5 sene içerisinde kaybedilmektedir. Erken kapatılan hastalarda bu durumların hiçbiri görülmemektedir. Sadece ASD kapatılan hastalarda bir miktar artmış ritim bozukluğu riski mevcuttur. Atrial flatter denilen düzensiz bir ritimin gelişme sıklığı özellikle ASD kapatılan hastalarda artmaktadır. Bu nedenle kalp deliği kapatıldıktan sonra çarpıntısı başlayan hastalar mutlaka kalp doktoruna şikayetini anlatmalıdır. Gerekli vakalarda ritim holteri denilen cihazlar takılarak ritim bozukluğu araştırılmalıdır.
Romatizmal kalp kapak hastalığı kronik bir hastalıktır. Mitral kapak balon genişletmesi operasyonu sadece cerrahiyi geciktirip hastaya zaman kazandırmaktadır. Bu hamile kadınlar veya hamilelik planlayan hastalar için çok önemlidir. Çünkü mekanik kalp kapakları ile gebelik son derece risklidir. Erken yaştaki vakalarda cerrahiyi 10 yıldan fazla öteleyebilmektir. Bu da erken cerrahi olacak bir hastanın kalp kapağındaki yıpranmanın 10 yıl süre geciktirilmesini sağlar. Yani hastanın olası 2. kapak ameliyatı riski azaltılmış olur. Kapak ne kadar kalın ve kireç oranı yüksek ve hareketsiz bir kapaksa o denli erken daralmakta ve cerrahiye gitmektedir. Bu tip kapakların mitral balon sırasında yırtılma veya pıhtı atma riski de o denli yüksektir. O yüzden mitral balon yapılacak hastaların eko ile dikkatli değerlendirilmesi ve hastanın bu konuda bilgilendirilmesi çok önemlidir.
Bu sorunun cevabı ülkeden ülkeye ve hastadan hastaya değişmektedir. TAVI pahalı bir yöntemdir. Bazı ülkelerde sigorta şirketleri sadece açık ameliyat riski yüksek hastalarda karşılamaktadır. Ülkemizde de sadece üniversite/eğitim araştırma hastanelerinin bazılarında kardiyoloji ve kalp damar cerrahisinin açık ameliyat için çok riskli bulduğu hastalarda konsey kararı ile ödenmektedir. Ancak ekonomik durumu uygun hastalara özel hastanelerde de bu işlem yapılmaktadır. Ayrıca hasta yaşı önemlidir. Çünkü TAVI biyolojik kapak içermektedir. Bunların dayanıklılıkları mekanik kapaklar kadar iyi değildir. 60 yaş altı hastalarda pek önerilmemektedir. İstisnası porselen aort denilen aortun ileri derecede kireçli olduğu cerrahinin yapılmasının çok riskli olduğu hastalardır. İkinci olarak aortun yaprakçıklarının birinin eksik (biküspit yapıda) olduğu ve aort kökünün çok genişlediği hastalardır. Bu hastalarda hem TAVI problemlidir hem de hastanın aortunun da değişmesi gerekebilir.
Bazı hastaların tansiyonları ilaçla düzgün giderken dönem dönem aniden yükselebilmektedir. Bu durumlarda öncelikle hastanın ilacının etkisini azaltan ağrı kesici kullanımı veya steroid denilen romatizma, astım veya diz gibi eklemlerin içine verilen ilaçlar ile bitkisel ürünlerin (panax,ginseng vb.) kullanımı sorgulanmalıdır. İkinci olarak hastanın son günlerde tuz uyumundaki bozulmalar da önemlidir. Turşu, şalgam ve salça sezonları veya bölgesel olarak meyan şurubu bol tüketildiği dönemler tansiyon yükselme sezonları gibidir. Ayrıca mevsim geçiş dönemlerinde özellikle havaların ani soğuduğu sert kış geçişlerinin olduğu dönemlerde ani yükselmeler sıklıkla yaşanmaktadır. Hastanın stres, üzüntü ve kaygı düzeyini arttıran olaylar yaşadığı dönemlerde tansiyon değertlerinin yükseldiği görülmektedir. Böbrek üstü bezi tümörleri ve bazı hormon salgılayan endokrin tümörleri de ani tansiyon yüksekliği, yüzde kızarma ve çarpıntı bulgularına sebep olmaktadır. Bu nedenle dikkatli bir değerlendirme yapılması ve altta yatan faktörün tespiti gerekmektedir.",